Kayıtlar

ŞÜKÜR

 Zamansız yapılan işlerde bugün temalı yazıma hoş geldiniz. Okumam gereken metinler, makaleler dururken, cevaplamam ve sormam gereken sorular varken, akademik kaygıları bir kenarda bırakıp yazmaya gelen biriyim şu anda. ''Yeniden Hikayeler '' başlıklı yazımı okuduysanız o meseleye dair birkaç kelam etmek için geldim diyebilirim. Hikaye tamamlama yahut sonlandırma diyebileceğim konuda atmam gereken adımı aylar sonra olsa da atmış bulundum. Hayırlısını bekleyerek, olur olmaz kaygısı gütmeden atılan bir adımdı. Planlardan, hesaplardan bağımsız olmasa da sonuca dair yüzlerce senaryosu vardı, her şeye hazırlıklı bir adımdı -ya da öyle olduğunu sanıyordum yine-.  Tamamen kötümser olmadığım gibi tamamen iyimser de değilim pek çok insan gibi. Yeni şeylere başlarken, hayatın olağan akışı içerisinde her an aksilik olabileceği, işlerin raydan çıkabileceği, planların alt üst olduğu bir dünyaya gözümüzü açabileceğimizin bilincindeyim. Ki öyle olmamız gerektiğini düşünüyorum. Fakat y

YENİDEN HİKAYELER

Adım atmaktan bahsedip dönmek için adım atamadım. Tutamayacağım sözleri vermemek, bahsi geçince değiştirmek gibi huylarım olduğundan da bu konuda ne kendime ne de sizlere söz verdim. Fakat ne zaman anlatacak şeyler çıksa meydana limanlarımdan birinin burası olduğunun hep bilincindeydim. Hüsnü Arkan dinler yahut sever misiniz bilmem ama ben çok severim. Yeniden başlama üzerine bir şarkısı karşıma çıkınca da birtakım adımlar atma düşüncesine takılı kaldım. Ki şarkıdan bağımsız bir şekilde hayatımın şu evresinde yeni adımlar atma konusunda planlara sahiptim. Geçmiş zaman eki kullanıyor olmam planıma dair kararlılığımın, heyecanımın ve belki de cesaretimin gün geçtikçe azalıyor bir başka deyişle kırılıyor olması olabilir. Henüz vazgeçme niyetinde olmasam dahi yapmaya da pek niyetim yok gibi.  Hikayeleri hep sevmişimdir. Okumayı, dinlemeyi, izlemeyi, kurmayı, anlatmayı ve hatta onlara bağlanmayı da... Hal böyle olunca hayatımdaki her şeyi hikayeleştirme potansiyelini elimde bulunduruyor ve

NUR - Malezya dizisi

Resim
 Blogu açtığımdan beri sıradan hayatımdan kendime çıkardığım dersleri paylaşıyorum. Bunu yaparken hatrımda olan şey ise şu hayatta var olan bir kimse olarak bunu okuyan kimselerin de benzer süreçlerden geçtiği, geçiyor olduğu veyahut geçme potansiyeli taşıdığıydı. Mekanlar, zamanlar, kişiler değişse de bazı hikayeler hep aynıdır çünkü. Buraya kadar bu postta aktardıklarım da önceki paylaşımlarım da her ne kadar benim hayatımdan, fikirlerimden parçalar olsa da bir bakıma hepsi objektif olma ilkesine bağlı kalarak paylaştığım şeylerdi. Şimdi ise işe biraz daha öznellik katarak zamandan ve mantıktan münezzeh olan ama takıntı derecesinde severek bağlı olduğum ve hakkında planlar yaptığım bir yer olan Malezya'nın dizilerinden biri hakkında konuşacağım. (belki daha sonra planlarım hakkında da bir paylaşımda bulunurum) Aslında bu zamana kadar Malezya yapımı 3 film ve 4 dizi izledim. Ama şimdi dizi hakkında bir şeyler yazmak istiyorum ki dizimizin adı NUR. İzlediğim diğer film ve diz

KARMAKARIŞIK

Resim
Geri dönmek ile dönmemek, yazmak ya da yazamamak ikilemlerinin sahibesi olarak sizlerden bir şey rica etmeye geldim.  Bir arkadaşım kendisine blog açtı  (linki buraya bıraktım😃 ) ve bence severek okuyacağımız bir blogu olacak onun da. Desteklerinizi bekliyoruz😃 

İDEALLEŞTİREMEDİKLERİMİZDEN MİSİNİZ?

Resim
 O kadar uzun zaman oluyor ki birkaç kelam etmek için bilgisayarın başına geçmeyeli... Bu süre zarfında içimden geçenler,  yazmak istediklerim, başladığım fakat sonlandıramadığım, anlatmak isteyip de anlatamadığım pek çok şey oldu esasında fakat bir türlü yazamadım, şimdi şu satırları yazarken de kalemin de sizlerin de bana küsmüş ve benden uzaklaşmış olacağınızdan korkuyorum aslında. Fakat şimdi buradayım ve hayatımızdaki insanları idealleştirmek hususunda bir şeyler söylemek, yazmak ve bu konuyu kendimce de bir nihayete kavuşturmak istiyorum.  Bu idealleştirme mevzusu benim için yeni değil ve pek çok zaman da bu mevzudan dolayı kendimi üzdüğü fark ediyorum, özellikle son zamanlarda. Aslında ben bunun genel olarak insan fıtratında var olan bir özellik olduğunu düşünüyorum. nedense kendimiz tam değilken çevremizdekileri tamamlamaya, boşlukları doldurmaya karşı bir eğilimimiz var. Özellikle gizi fazla olan meselelerde -mış gibi yaparak onu bildiğimizi, bilebileceğimizi zannediyoruz

TESTİYİ DOLU TUTMAK ÜZERİNE...

Söyleyecek çok şeyi olmasına rağmen söyleyemeyen, yazacak birçok şeyi olmasına rağmen yazamayan bir ben var artık. Söylememem dilimin dönmemesinden değil veyahut kalemimin tükenmesinden korktuğum için yazmıyor değilim. Artık sözlerin içeride, kalemlerin de yerinde kalması gerektiğini bildiğimden yapmıyorum bunları. Belki de tüm tasam testiyi dolu tutmak mücadelesi için. Bilmiyorum. Eski beni bilenler için ne kadar garipse bu olay bir o kadar gerçek aslında. Zaman geçtikçe fark ediyorum ki yaşadıklarımız, gördüklerimiz, duyduklarımız belki de anlam kattıklarımız bizi değiştirmeye yetiyor. Belki duyduklarımız bizi susmaya itiyor belki de gördüklerimiz. Ama bir şekilde anlıyoruz ki testiyi dolu tutmak mühim bir iş aslında. Testiyi doldurmaktan çok dolu tutmak, tutabilmek önemli aslında. Tamamen dolu olsa ve rüzgar esmese bile bazen yine sallanıyor testi bunu da bilmek gerek. Bazen rüzgar esmese de içindekiler yetiyor çünkü sarsılmasına, dengesini bozmasına. O zamanlar gelince atası

DÜŞÜNÜYORUZ...

Çokça şey düşünüyoruz gün içinde. Hayatımızda var olanları da var olmayanları da düşünüyoruz. Başımıza gelenleri de gelecekleri de gelmeyecekleri de düşünüyoruz. Bizi biz kılan da düşünebilmemiz. Bizi biz yapan, var olmamızı sağlayan, onunla anılacak olduğumuz şeyler düşüncelerimiz.  Çokça şey düşünen bizler her düşündüğümüzü de söylemek istiyoruz. Bazen unutuyoruz bazı düşüncelerin içimizde kalması gerektiğini. Her zaman için doğru olmasa da çoğu zaman düşünceleri tutmak gerekir içerde. Bunu kaçırıyoruz. Ama bunu yapmayı da öğrenmemiz gerekiyor. Kendi başımıza öğrenemesek de hayat bize bir şekilde o yolu çiziyor zaten.   Zamanla ve hatalar yaptıkça da anlıyoruz aslında içimizde tutmanın çok daha doğru olduğunu çoğu zaman. Hataların geride bıraktığı derslerle daha çok düşünüyoruz öncesinde çok düşünmediğimiz şeyleri. Böylelikle hem hata yapmamayı öğrenmiş hem de hayatımıza yeni şeyler katmış oluyoruz. Biliyoruz ki bizi biz yapan da bizi tamamlayan da onlar. Her birimiz hatalarımızl